Tarihi İpek Yolu üzerinde yer alan ve Urartuların “geçitler ülkesi” olarak adlandırdığı Erzurum’da, akademisyenlerce sürdürülen araştırmada 165 tarihi kale tespit edildi.
Atatürk Üniversitesinden görevli bir grup öğretim üyesi ve akademisyen, Anadolu’nun en eski yerleşim yerlerinden birisi olan, Paleolitik dönemden başlayarak çok sayıda medeniyete ev sahipliği yapan Erzurum’daki kalelere ilişkin 24 yıl önce yüzey araştırması başlattı.
Halen süren araştırmada, başta Erzurum Kalesi olmak üzere günümüze kadar ayakta kalan ve bazıları restore edilerek gün yüzüne çıkartılan, bir kısmının da kalıntılarına rastlanılan kalelerin sadece Anadolu için değil Kafkaslar, İran ve Orta Asya için önem arz ettiği belirlendi.
Erzurum’da tespit edilen 165 kalenin birçoğunun bölgede kazanılan güç dengesini elde tutma, doğal su kaynaklarına hakim olma amacıyla yapıldığı saptandı.
Manas Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Alpaslan Ceylan başkanlığındaki araştırmada, Tarihi İpek Yolu üzerinde yer alan şehirdeki söz konusu tarihi kalelerin büyük çoğunluğu “Erzurum’un Eskiçağ Kaleleri” adlı kitapta toplandı.
Araştırmaya katılan Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi ve Eski Çağ Tarihçisi Doç. Dr. Yavuz Günaşdı, AA muhabirine, araştırmaların 1998’de başladığını ve halen devam ettiğini anlatarak, kentteki kale sayısının 300’e ulaşabileceğini söyledi.
Çalışmanın sadece şehrin kale sayısını ortaya çıkarmadığını, çok farklı bulgulara da rastladıklarını belirten Günaşdı, “Erzurum’un dünyada iklimi orta kuşakta olan, rakım itibarıyla 2 bin metrenin üstünde kurulmuş en kalabalık şehirlerden birisi olduğunu söyleyebiliriz. Erzurum, bu özelliği bakımından önemli bir şehir çünkü tarih boyunca şehir bu yapısı üzerine şekillenmiştir.” dedi.
“Urartular Erzurum’u ‘yüksek ülke’ veya ‘geçitler ülkesi’ olarak tanımlamış”
Günaşdı, araştırmalara başlanan ilk dönemde 140 kalenin tespit edildiğini söyledi.
Urartular’ın Erzurum’a büyük önem verdiğini ifade eden Günaşdı, şöyle konuştu:
“Aras, Fırat ve Çoruh nehirlerinin kaynağı Erzurum’dan çıkıyor. Bu üç nehir Erzurum’a ve geçtiği yerlere hayat vermiş, doğal güzellikler ile vadiler ve doğal yollar oluşturmuştur. Bu doğal yollar üzerinde kalelerin olduğu yapılan araştırmalarla ortaya çıkmıştır. Özellikle Urartular buraya çok önem vermiştir. Buna Urartu yazıtlarında rastlamak mümkün. Urartular Erzurum’u ‘yüksek ülke’ veya ‘geçitler ülkesi’ olarak tanımlamış.”
Erzurum’un bulunduğu konum itibariyle tarihten beri Kafkaslar, Orta Asya, İran ve Anadolu’nun stratejik geçiş güzergahında olduğunu, yüksek dağlarla çevrili olması sebebiyle bir çok zorlu geçidin burada bulunduğunu anlatan Günaşdı, bu sebeple kalelerin tarihte bölgenin kontrolü ve güvenliği için önemli olduğunu vurguladı.
Günaşdı, Urartuları takip eden dönemler ve öncesinde de kentte farklı kaleler yapıldığını dile getirdi.
“Kaleler stratejik noktalara inşa edilmiş”
Şehrin var olmasını sağlayan boğazları korumak için yapılan kalelerin stratejik noktalara inşa edildiğini vurgulayan Günaşdı, şunları kaydetti:
“Bu yüksek ülkeyi, su yatakları ile doğal yolları korumak için nehir boylarına çok sayıda kaleler inşa edilmiş. Araştırmalarda bu stratejik noktalara yapılan kale sayısı 165’i buldu. Kaleler arasında idari kale ve karakol kaleleri bulunuyor. İdari kalelerden birisi Pasinler ilçesindeki kale, diğerleri Köprüköy ilçesindeki Avnik, Uzunahmet kaleleri, Çat yolu üzerindeki Tepeköy olarak bilinen yerdeki Pir Ali Baba Kalesi. Bu kalelere hem boyutları hem konumları itibarıyla idari kale diyebiliriz. Erzurum’da geçitleri korumak için yapılan kaleler de var. Erzurum’u Kafkaslara bağlayan ‘Gürcü Boğazı’ var, burayı korumak için Gürcü Boğazı kaleleri var. Akdağ köyü civarında yapılan Akdağ kaleleri, Aşkale yolunda ‘Aşkale Boğazı’nı kontrol etmek için Küçük Çağdarış Kalesi var.”
Günaşdı, Erzurum’un konumu itibarıyla Anadolu’ya açılan kapı olduğunu belirterek, geçmişte bu güzergahtaki güvenliğin kentteki Pasinler, Köprüköy ve Horasan’a inşa edilen kalelerle sağlandığını söyledi.
“Tahminlerimize göre burada kale sayısı 300’ün üzerinde”
Araştırmaların, kalelerin, Demir Çağı, Orta Çağ ve Yakın Çağ’da da kullanıldığını ortaya koyduğunu anlatan Günaşdı, şöyle devam etti:
“Anadolu’yu İran’a bağlayan Pasinler yolu üzerindeki Eskişehir Tepe Kalesi gibi stratejik öneme sahip olan kaleler var. Erzurum tarihinin Eski Çağ’dan itibaren başlatıyoruz ama daha öncesi olduğunu biliyoruz. Ortaya çıkarılan kaleler Erzurum’un, Eski Çağ’dan itibaren hep korunması gereken coğrafya olduğunu gösteriyor. Orta Asya, İran, Kafkaslar üzerinden gelen yolların birleşme noktası olan Erzurum’u Anadolu’nun kalesi gibi görmek yanlış olmaz. Zaten halk arasında kullanılan ‘Erzurum Anadolu’nun kalesidir’ tabiri var. Araştırmalar devam ediyor ve halen coğrafyanın yarısını tamamlamış değiliz. Tahminlerimize göre buradaki kale sayısı 300’ün üzerinde.”
Günaşdı, kentteki Alaybeyi höyük kazılarının da Erzurum’un tarihine yeni bir ışık tuttuğunu, ortaya çıkan buluntuların kentin geçmişini milattan önce 4700’lere kadar götürdüğünü söyleyerek, kazılarda ortaya çıkan Türklere özgü mezarların olduğu kurganların ise şehirde Ön Türkler’e ait önemli bilgilere ulaşmayı sağladığını sözlerine ekledi.