Çanakkale’de binlerce yıllık geçmişi olan Troya Antik Kenti’ndeki tahta at, Kültür ve Turizm Bakanlığınca yenileniyor.
Homeros’un destanında İthaka Kralı Odysseus’un askerlerinin içine gizlenerek Troya’yı fethettiği belirtilen tahta atı simgelemesi amacıyla dönemin Çanakkale Müze Müdürü İlhan Akşit’in önerisiyle 1973 yılında yapımına başlanan yaklaşık 15 metre yüksekliğindeki yapı, 1974’te tamamlanıp ziyarete açıldı.
Çam kerestesi kullanılarak inşa edilen tahta atın içine giren ziyaretçiler, Homeros’un İlyada ve Odysseia destanlarında milattan önce 500’lü yıllardaki Troya Savaşı’nda geçen savaş hilesini daha iyi anlama imkanı buluyor.
Tahta atın zamanla yıpranan ve eskiyen bölümleri, Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğüne bağlı Bursa Rolöve ve Anıtlar Müdürlüğü ekiplerince yenilenmeye başlandı.
Eskiyen parçaları yenileriyle değiştirilen, yüzeyi parlatılan tahta atın, restorasyonun ardından gelecek ay yeniden ziyarete açılması planlanıyor.
Troya Antik Kenti Kazı Heyeti Başkanı ve Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Rüstem Aslan, Troya atının tüm dünya arkeolojisi için çok önemli bir simge olduğunu söyledi.
Aslan, Troya mitolojisi ve hikayesinin en önemli objesinin Troya atı olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
“Aslında Troya atı çok tartışılan bir konu. Tabii Homeros’un İlyada Destanı, Troya Savaşı’nı anlatıyor ancak bu destanda Troya atıyla ilgili elimizde hiçbir veri yok. İkinci destan, yine 10 yıl süren savaşın bitiminden sonra Akhalı askerlerin 10 yıllık geri dönüş öyküsünü anlatıyor. İşte ikinci destan Odysseia’da Troya atıyla ilgili 3 ayrı bölümde Homeros bilgiler veriyor; Troya’nın Odysseus’un düşüncesi olan savaş hilesiyle fethedildiğini anlatıyor.”
Troya atı olayı gerçekten yaşandı mı?
Bu savaş hilesinin Homeros’un anlatılarının merkezinde olduğunu dile getiren Aslan, 19’uncu yüzyıldan itibaren Troya atının var olup olmadığı konusunda pek çok teorinin ortaya atıldığını kaydetti.
Geç Tunç Çağı denilen dönemdeki bir savaşta koçbaşı türü saldırı aletinin ata benzeyen bir savaş aletine dönüştürülmüş olabileceğini öne sürenler bulunduğunu aktaran Aslan, şöyle devam etti:
“İkinci bir teori ise Troya’daki arkeolojik deprem üzerinden yola çıkarak savaş sırasında bir depremin olduğu ve Troya’nın zayıflayarak bu şekilde fethedildiği yönünde. Deprem tanrısı Poseidon’un sembolünün at olması nedeniyle de böyle bir ilişki kuruldu. Yani destanların dönüşerek ve değişerek böyle bir ilişkiyi ortaya çıkardığı varsayımı var. Üçüncü bir teoride aslında Troya atı hikayesinin mitolojisinin Anadolu’da o dönemdeki kütsel hayvan biçimli kapların, bir anlamda biz bunu Alacahöyük’ün girişinde görebiliyoruz, bunun sembolü olarak kullanılmış olabileceğini öne sürülüyor. Bunun dışında pek çok farklı fikir söz konusu ama şunu söyleyebiliyoruz; Troya atı, Homeros’un destanlarından beri yaklaşık 3 bin yıldır sürekli anlatılagelen bir öykü ve günümüzde de en çok bilinen öykülerden.”
Prof. Dr. Aslan, antik kentte yer alan tahta Troya atının, hikayenin sembolleştiği bir eser olduğunu belirtti.
Özellikle ziyaretçilerin atın içine girerek hikayeyi iyi anlamaları, algılamaları, yaşamaları bakımından önemli bir objeye dönüştüğüne işaret eden Aslan, “Bu at, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yenileniyor. Turizm mevsiminde tekrar ziyaretçiler atın içine girerek Troya Savaşı öyküsünü kendi açılarından hissedebilecekler. Sadece atı görmek, içine girmek için buraya gelen ziyaretçiler var.” dedi.
“Efsane yeniden doğuyor”
Troya Müzesi Müdürü Rıdvan Gölcük de tahta atın yenilenmesi sırasında dışını kaplayan file şeklindeki koruma amaçlı yapıda yazan “Efsane yeniden doğuyor.” ifadesi ve görsellerle, tüm yolların Troya’dan başladığının vurgulandığını dile getirdi.
Bu anlamda Troya’nın oldukça önemli bir antik kent olduğunu anlatan Gölcük, şunları kaydetti:
“Tahta atımız, antik kent için oldukça önemli bir destinasyon yaratıyor. Çünkü Troya Antik Kenti’nin çok fazla ziyaretçisi var. Fakat gelen insanların kenti anlamaları çok zor ve arkeolojisi oldukça karmaşık. Kerpiç duvarlar var ve yıkılmış bir harabe. Belki fotoğraf çekecek, yanında duracak bir şey bulmakta zorlanıyorlar. Dönemin müze müdürü İlhan Akşit’in harika bir fikri var. ‘Troya Antik Kenti’ne bu Troya atını inşa edelim’ diyorlar. 1974 yılından beri bırakın Troya’nın, Çanakkale’nin simgesi olmasını Türkiye’nin simgesi haline gelmeye başlıyor. Artık bizim için sadece yeni bir at değil, Troya’nın simgelerinden biri. Dolayısıyla gözümüz gibi bakmaya çalışıyoruz. Tüm dünyanın en çok tanınan atı. Troya atı şimdi bir yenileme geçiriyor. Hatta şöyle diyoruz; efsane yenileniyor. Çok kısa zaman içinde de efsane yeniden doğacak ve tekrar Troya atının içine gezip girebileceğiz. Sanırım hepimizin aile albümlerinde, sosyal medya hesaplarında yıllar sonra dönüp baktığınızda çocukluk fotoğrafını Troya atıyla bulacağız.”