Özbekistan’ın batısındaki Harezm bölgesinin kalbi olan 3 bin yıllık Hive kenti, barındırdığı binlerce tarihi eser ve bozulmamış kültürüyle, ziyaret edenlere masalsı bir deneyim sunuyor. Açık hava müzesini andıran kent, yaşayan bir alan olması sebebiyle de başta Türkiye olmak üzere dünyanın birçok yerinden turisti kendine çekiyor.
Kumdan bir kaleyi andıran Hive, mavi, turkuaz ve yeşilin onlarca tonunun kullanıldığı eserleriyle ziyaretçilere görsel bir şölen sunmanın yanı sıra Türk İslam medeniyetini de deneyimleme imkanı veriyor. Türkiye’den gidenler tercümansız şekilde rahatlıkla Hive halkıyla anlaşabiliyor, labirente benzeyen sokaklar tarih meraklılarına her adımda yeni bir güzelliğin kapısını aralıyor.
Türk kültürünün yüzük taşı şehirlerinden Hive’nin, cebir ile algoritmanın kurucusu olarak bilinen ve “0” rakamını bulan ünlü alim El Harezmi ile gökbilim, matematik ve doğa bilimleri alanındaki çalışmalarıyla tanınan bilim insanı El Biruni’nin doğup büyüdüğü topraklara ev sahipliği yapmasıyla da ayrı önemi bulunuyor.
Tarihi İpek Yolu üzerindeki en eski şehirlerden Hive ismini rivayete göre, geçmişte yolcuların buradaki bir kuyuda su bulması ve suyu ilk içtiklerinde “Hey vah!” diyerek şaşkınlıklarını dile getirmesinin ardından almış, zamanla “Hey vah” adı bugüne “Hive” olarak gelmiş.
Açık hava müzesi İçan Kale
Hive’de, nüfusun büyük bölümünün yaşadığı, bugüne sadece bazı kalıntıları kalan en dıştaki surların çevrelediği yeni şehir yerleşkesi “Dışan Kale” olarak isimlendiriliyor. Daha küçük bir topluluğun yaşadığı, tarihte maruz kaldığı birçok saldırıya rağmen halen dimdik ayakta duran surlarla çevrili eski şehir yerleşkesi ise “İçan Kale” olarak biliniyor.
Şehirdeki “İçan Kale” açık hava müzesi, Özbekistan’ın en eski müzelerinden biri olarak dikkati çekerken, burada 54 tarihi mimari yapı, 360 ev yer alıyor. Kalede 2 bin 600 kişi yaşarken Harezm’in 3 bin yıllık tarihinin maddi ve manevi kültürünü yansıtan yaklaşık 40 bin nadir yapı bulunuyor.
İçan Kale, 6 metre yüksekliğinde ve 10 kilometre uzunluğundan surlarının içinde çok sayıda saray, cami, mescit, medrese ve türbeyi barındırıyor. Kalenin 4 kapısından biri olan Batı kapısından içeri giren ziyaretçileri ilk olarak sağda ve solda yerel ürünlerin satıldığı hediyelik eşya dükkanları karşılıyor. Birkaç metre yürüdükten sonra ağırlıklı turkuaz ve toprak rengin kullanıldığı taşlar üzerine çizilmiş İçan Kale haritası görülüyor.
Batı kapısından girdikten sonra ziyaret edilecek mekanlar arasında öncelikle Muhammed Emin Han Medresesi ile hemen önünde yer alan Kalta Minor (Kısa Minare) geliyor. Çok sayıda odadan oluşan 2 katlı medresenin iç kısmında büyük bir avlu ve bunun içinde bir su kuyusu bulunuyor. Medrese tarihi dokusu korunup otel olarak ziyaretçilere hizmet veriyor.
Büyüklüğü ve gösterişiyle inşa edildiği dönemin en büyük minaresi olan Kalta Minor, mavi, turkuaz ve sarı tonlarındaki çinileriyle adeta Hive’nin simgesi durumunda.
Cuma Mescidi, ahşap işçiliğiyle görenleri hayran bırakıyor
Hive’nin en önemli sembollerinden Cuma Mescidi, yekpare ağaçlardan oluşan ve el işçiliğiyle kendine hayran bırakan 212 sütunuyla görsel bir şölen sunuyor. El işçiliğinin dünyadaki nadir örneklerinden olan mescit, gün batımında ışığın bir görsel şölen haline geldiği yaşayan muazzam bir eser niteliğinde.
Aynı zamanda bir mühendislik harikası olan Cuma Mescidi içinde namaz kılan her bir Müslüman nerede olursa olsun imamı görebiliyor. Mescit içindeki havuzları, minik lale bahçeleriyle yaklaşık 2 bin kişinin aynı anda namaz kılabildiği bu büyük cami, müze olarak kullanılıyor.
Şehir, Celaleddin’in tahta geçişinin 1000. yılı anısına 2020 yılında Türk Dünyası Kültür Başkenti seçilirken, İpek Yolu’nun kültür ve medeniyet taşıyıcısı olmaya devam ediyor.