Kuzguncuk ile Beylerbeyi tüneli arasında kalan Cemil Molla Köşkü, güzelliğiyle büyülediği gibi yaşanan tuhaf olaylarla da dehşete düşüyor.
Boğaz’ın bakir korusu üzerine konumlandırılmış bu köşk, Osmanlı mimarisinin en güzide örneklerinden biri. Gerek konumu, gerek manzarasıyla İstanbul’daki en güzel köşkler listesine adını yazdırmış durumda.
Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde, Adliye Nazırlığı ve Sura-yı Devlet Reisliği yapmış olan Üryanizade Cemil Molla Efendi, dedesinden kalan arazi üzerine bir köşk yapmaya karar verdi. Fakat aklındaki o zarif yapıyı inşa edecek mimar bulamıyordu. Çok araştırma yapmasına rağmen araştırmaları sonuç vermedi. Tam ümidini kesmek üzereydi ki, İtalyan asıllı mimar Sinyor Alberti’ye rastladı. Köklü Osmanlı mimarisi ve Alberti’nin tekniği birleşince ortaya belki de İstanbul’un en iddialı eseri çıktı.
SEKİZİNCİ DÜNYA HARİKASI
5 yıldır süren çalışmalar sonucunda ortaya şaheser niteliğinde bir köşk çıktı. Yaşamı boyunca,Osman-ı Aliye’de Bab-ı Meşihat’ta (Diyanet İşleri) başkanlık, Şeyhülislamlık, Şura-i Devlet (Danıştay) başkanlığı ve en sonunda iki kez Adliye Nazırlığı görevini sürdüren, Abdülhamit’in gözdesi, yakın dostu ve satranç arkadaşı; Vahdettin’in değişmez danışmanı olan Cemil Molla sonunda düşlerindeki köşküne kavuşmuştu. Köşk, dışarıdan harika görünüyordu keza içi de öyle… İstanbullunun dilinde ‘sekizinci dünya harikası’ olarak anılan hamamın beyaz mermerlerinin her zaman ılık kalması için altlarına incecik kalorifer dilimleri döşenmişti.
Köşküne kavuşan Cemil Molla, burayı adeta bir kültür sanat merkezine çevirdi. Köşkte felsefe üzerine konuşmalar yapılıyor, şiir geceleri düzenleniyor ve piyano, ud, tambur, klarnet gibi müzik aletleri çalınıyordu.
KÖŞKÜ SATIN ALANLAR HUZUR BULAMADI
Yıllar 1941’i gösterdiğinde Cemil Molla hayata gözlerini yumdu. Molla ailesinin borcundan dolayı köşke, Emniyet Sandığı tarafından el konuldu ve ardından da satıldı.
Bir aile bu köşkü büyük bir sevinçle satın aldı. Fakat bu sevinçleri fazla sürmedi. Aile, ilk önce bir kazada oğlunu kaybetti ve daha sonra aile reisi öldü. Geride kalanlar bu durumdan oldukça korktu ve köşkü terk edip uzun yıllar bahçedeki müştemilatta yaşadı.
40 SENE BOŞ KALDI
Kuzguncuk halkı tarafından ermiş, derviş olarak kabul gören Cemil Molla’nın köşkü 1950’lerin başından, 1990’ların sonuna kadar boş kaldı.
Bakımsızlıktan çürümeye başlayan köşkü 2000 yılında bir müteahhitlik şirketi satın aldı. Söylenti odur ki; köşk bu şirketin sahibi olan aileye de pek yaramadı. Aile içi sorunlar, sağlık problemleri baş gösterdi.
Birlikte çalışan baba-oğul harika giden işlerini aniden ayırdı. Bunun üzerine aile köşkte oturmaktan vazgeçti.
İŞÇİLERİN DİLİ TUTULDU
Kuzguncuk halkının gece bahçesine girmekten, yakınından geçmekten çekindiği köşkün hemen arkası mezarlık. Bu mezarlıkta Üryanizade Ailesi’nin büyükleri yatıyor. Geçmişten hafızalarda yer alan anılara bakılacak olursa, köşk uzun yıllar restore edilememişti, hatta semt çocuklarının dilinde hep, “işçiler burayı bir türlü yenileyemiyorlar, hepsi geldiği gibi kaçıyorlar.” Çünkü restorasyon döneminde gördükleri manzara, işçilerin dilinin tutulmasına neden oldu” söylentileri dilden dile dolaşmakta.