Osmanlı Dönemi’nde piyade ve süvari köyü olarak bilinen Alaçatı, şimdilerde ise adından turizmle söz ettiriyor. Tarihi cumbalı taş evleri ve Arnavut kaldırımları Alaçatı için adeta bir simge. Taş binalardan sarkan kırmızı, mor ve beyaz begonviller ise evlerin renkli örtüsü gibi duruyor.
Alaçatı’daki cumbalı taş evlerin büyük bölümü otel olarak hizmet veriyor. Alaçatı sokaklarında halen 600’ün üzerinde butik otel mevcut. Sakin ve küçük otellerin tercih edildiği salgın döneminde de ilgi gören Alaçatı, bireysel su sporlarından sörfte önemli bir merkez konumunda yer alıyor.
Yılın yaklaşık 300 günü rüzgar alan Alaçatı, yerli ve yabancı sörfçülerin ilgisini çekiyor.
“Rüzgar estikçe turist geliyor”
Alaçatı Turizm Derneği Başkanı Celal Bayraktaroğlu, salgında değişen tatil tercihlerinden Alaçatı’nın diğer destinasyonlar gibi çok etkilenmediğini söyledi.
Küçük otellerin yanında yazlık evlere de talebin arttığına işaret eden Bayraktaroğlu, bu konuda da Alaçatı’nın şanslı olduğunu vurguladı.
Safranbolu evlerinin taş hali
Mimar Mithat Olcay ise Alaçatı’daki evlerin birçoğunun 1850-1900’lü yıllarda yapıldığını aktararak, şunları kaydetti: “Evlerde ise bölgeden çıkan volkanik taş kullanılmış. Şimdiye kadar yaklaşık bin 500 ev onarıldı. Alaçatı evleri, Safranbolu evlerinin taş hali diyebiliriz. Geçmişte bu evler yaşam alanı olarak kullanıldı. Bu evlerin zemin katı genelde hayvanların ahırı olarak kullanılmış. Bölgenin geçim kaynağı olan üzüm ve tütün de depolayanlar var. Binalar, sokağa veya caddeye sıfır konumda. Evin cephesi sokağa sıfır. İçeriye girence arkada bir bahçe var. Bu bahçe o zamanlar tarla olarak kullanılıyor. Yaşam alanları olarak daha çok üst katlar kullanılıyor. Evlerin istikameti ise kuzey-güney. Bunun iki avantajı var. Biri hem güneşi yazın az alıyor. Diğeri de yazın imbat rüzgarını alması. Yazın oturduğunuzda bu evlerde sıcaklar sizi bunaltmaz. Ayrıca bütün sokakların başında kuyular var.”