2 farklı medeniyete ev sahipliği yapan, önce kilise, ardından cami, müze ve son olarak tekrar cami olan bir yapı Ayasofya Camii. Bizans döneminde şehrin en büyük kilisesi olan yapı İstanbul’un fethiyle birlikte ulu cami niteliği kazanarak zamanla bir külliye görünümüme kavuştu.
6. yüzyıldan 21. yüzyıla kadar 3 devletin sınırları içerisinde savaşlar, isyanlar ve fetihlere ev sahipliği yapan Ayasofya Camii, siyasi, sosyo-kültürel, mimari, sanat, tarih ve elbette ki dini açıdan önemli bir merkez olarak karşımıza çıkıyor.
15 asırdır ayakta kalmayı başaran ve tarihte 3 kez inşa edilen Ayasofya Camii, II. Konstantin döneminde 360 yılında Büyük Kilise adıyla açılışı yapıldıktan kısa bir süre sonra 404 yılında yaşanan isyan sonucu büyük ölçüde yok oldu, hatta günümüze kalıntıları dahi kalmadı. Yangın ve isyanla başlayan Ayasofya’nın tarihi, 415 yılında II. Theodosius tarafından birincisinin üzerine inşa edilmesiyle yeniden yazılır. Ancak ikinci Ayasofya’da birincisinin akıbetine uğrayarak 532 yılında yakılıp yıkıldı. İsyanın ardından günümüzdeki Ayasofya’nın temelleri atılarak I. Jüstinyen tarafından üçüncü defa 537 yılında yeniden inşa edildi.
Tarih boyunca depremleri, isyanları ve halk hareketlerini en derinden hisseden Ayasofya, Ortaçağ mistisizminin eşine erişilmez bir sembolü oldu. 1204 yılında başlayan ve yarım asır süren Avrupa’dan gelen Haçlıların yağmalamasıyla Latin istilasına uğrayan Ayasofya, ciddi hasarlar almış ve belirli bir bölümü yıkılmıştır. İstanbul’un fethine kadar sürekli yıkılma tehlikesi altında olan Ayasofya, Osmanlı Devleti’nin fetih nişanesiydi. Fetihle birlikte cami olan Ayasofya Camii, Fatih Sultan Mehmet döneminden başlayarak günümüze kadar minare ve imarethane gibi eklemler yapılarak bugün ki görünümünü aldı.
Bu güzel video için teşekkürler @cihancans