2022 yılında tamamlanan restorasyonunun ardından yeniden ziyarete açılan Yerebatan Sarnıcı yurt içi yurt dışı dört bir yandan oldukça rağbet görüyor. içeri girildiği andan itibaren insanı yoğun bir etki altına alan görkemli yapıyı gezmesi büyük keyif, tarihine tanıklık edip bilinçli bir şekilde gezmek ise ayrı bir zevk. Biz de sizin rehberiniz olmak adına Yerebatan Sarnıcı’yla ilgili bilmeniz gerekenleri derledik, gelin hem gezelim hem de öğrenelim!
İstanbul tarihinden izleri gözler önüne seren Yerebatan Sarnıcı Müzesi şehrin en önemli kültürel yapılarından.
İnşası 527 ve 565 yılları arasında gerçekleşen sarnıç, Doğu Roma İmparatoru I. Justinianus tarafından şehrin su ihtiyacını karşılamak adına yaptırılmış ve 80 bin ton su depolama kapasitesiyle şehrin en büyük kapalı sarnıcı olmuştur.
Suyun içinden yükselen 336 mermer sütunu ile görsel bir şölen yaratan sarnıç o dönemlerde halk arasında “Yerebatan Sarayı” olarak bilinmekteydi.
Bazı kesimlerce de ‘Bazilika Sarnıcı’ olarak anılan yapı, yüzyıllar boyu Büyük Saray’ın ve çevresindeki yerleşimlerin su ihtiyacını karşılama görevini üstlenmiştir. Sonrasında ise sarnıç, 1453 yılında gerçekleşen İstanbul Fethi’yle hem Topkapı Sarayı’nın hem de halkın su ihtiyaçları için kullanıldı.
16. yüzyılda her anlamda Batı’yla etkileşimin artışı sonucu yüzyılın ikinci yarısına doğru sarnıç Batılılar tarafından fark edilip adeta yeniden keşfedildi.
O dönemlerde Osmanlı Batı’dan etkilenmekte ve özellikle sanat alanında örnek almaya başlamaktaydı. Etkileşimin tam anlamıyla ilerlemesi için de Batı’dan birçok sanatçı topraklarımıza gelirdi. 1544-1555 yılları arasında İstanbul’da yaşayan Fransız doğa bilimci ve topografya uzmanı Petrus Gyllius da sarnıcı keşfeden kişiydi.
Gyllius’tan önce Yerebatan Sarnıcı’nın ölçülerine dair bir kaynak bulunmamaktaydı ve Gyllius sarnıcın ölçülerine dair ilk tespitleri yaptı.
Yapılan çalışmalar sonucu sarnıcın 336 ayak uzunluğunda,182 ayak genişliğinde, çevresinin ise 224 Roma adımında olduğu ve 336 sütundan oluştuğu belirlenir. Gyllius’a göre sarnıç eski adıyla Konstantinopolis’in en büyük su mahzenidir.
16. yüzyılda eski popülaritesini ve görevini bir nebze yitirmiş olan sarnıçtan halkın da haberdar olduğunu Gyllius şu sözleriyle kayda geçer:
“Kovalarla su çekerler; hatta sarnıç içerisinde kürek çekip kandillerle ışıklandırır ve balık avlarlar. Kuyulardan sarnıç içerisine hava ve ışık sızmakta, balıklar ışığın altında yüzmektedirler
Tüm bunların yanı sıra Yerebatan Sarnıcı’nın tartışmasız en ilgi çeken unsurlarından biri ise Medusa başı kabartmalı blokları..
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 1895-1987 yılları arasında gerçekleştirdiği büyük onarım ve temizleme çalışmalarında bulunan Medusa başları sarnıcın kuzeybatı köşesindeki iki sütunun altında yer almaktadır. Roma Çağı heykelciliğinin eşsiz örneklerinden olan Medusa başlarının IV. yüzyıla ait olduğu bilinmekle birlikte hangi yapıdan alınarak sarnıca getirildiği bir muğlaktır.
İlk olarak 1987’de müze olarak kapılarını açan sarnıç, şehrin tarihi birçok olayına tanıklık eden önemli su kaynağı olmakla birlikte maneviyatı yüksek yapılarımızdan.
Zaman içerisinde çeşitli ulusal ve uluslararası etkinliklere ev sahipliği yapmış olan Yerebatan Sarnıcı, Kültür AŞ’nin sorumluluğunda geçici sergilere, çağdaş sanat gösterilerine, kültür sanat etkinliklerine ve dinletilere de yer veriyor.
“Geleceğin sanatına dair bir evren oluşturmayı” amaçlayan müzeyi anlam ve önemini öğrenmişken bir de bu gözle gezin deriz.
Özellikle de etkinlik takvimini takip etmeyi unutmayın!