Çin’in başkenti Pekin’in merkezindeki yarım asırlık rasathane, teleskobun icadından önceki devre ait astronomik gözlem aletleri ve yıldız haritalarıyla Çin uygarlığının göklere ilgisinin uzun geçmişini gözler önüne seriyor. Geçmişte şehri çevreleyen surların bulunduğu ikinci çevre yolu üzerindeki korunan ender tarihi yapılardan Antik Pekin Rasathanesi, “dünyadaki en eski gözlemevlerinden biri” olarak biliniyor.
Müzeye dönüştürülen rasathanede, aralarında gök küresi, eliptik bilezikler, güneş ve ay saatleri ile açı ölçerlerin olduğu çok sayıda mekanik gözlem aleti bulunuyor. Teleskobun 17. yüzyıldaki icadından önce üretilen donanım ve düzenekler, Çin uygarlığının asrılar boyunca zamanı doğru şekilde ölçebilmek ve gök olaylarının düzenini anlayabilmek için isabetli astronomik gözleme verdiği önemi ortaya koyuyor.
Ming Hanedanı döneminde 1442’de kurulan rasathane, Ming ve ardından gelen Çing Hanedanı devirlerinde, 20. yüzyıl başına kadar hizmet verdi. Hollandalı Cizvit rahip Ferdinand Verbiest, 1673’te rasathanenin sorumluluğunu üstlenirken, çok sayıda ölçüm aletini yeniden yaptırdı ve bazı yeni aletler geliştirdi.
İKİ FARKLI ANLAYIŞI EKLEKTİK ŞEKİLDE BİR ARAYA GETİRDİĞİ GÖZLENİYOR
Rasathane müzesi, 40 metreye 40 metre genişliğinde ve 15 metre yüksekliğindeki sur kulesi, bahçe, sergi kısımlarının çevrelediği iç avludan oluşuyor. Avlu, bahçe ve kulede asılları ve replikaları sergilenen alet ve düzeneklerdeki ejderha süslemeleri, Batı teknolojisi ile geleneksel Çin kültürünü ve estetiğini birleştiren bir anlayışı yansıtıyor.
Sergi alanlarının çevrelediği iç avluda; yıldız saati, ay saati, Güneş’in yükseklik açısını ölçen kare tabla ve bilezik küresi replikaları bulunuyor. Sur kulesinde ise Dünya ve Güneş’in konumlarını, göksel hareketlerin süresini, gün-gece eşitliklerini (ekinoks) ile gün dönümlerini (solstis) saptamaya yarayan bilezik küresi ile yıldızların konum-yükseklik açılarını ölçmeye yarayan sekstant, kadran, teodolit ve altazimut aletlerinden birer örnek görülebiliyor.
Verbiest tarafından 1673’te yaptırılan, gök cisimlerinin beliriş ve kayboluş zamanlarını ve herhangi andaki yükseklik açılarını belirlemeye yarayan, yıldız haritalarının hazırlanmasına yardımcı gök küresi ise kulenin ortasına konuşlandırılmış. Geleneksel Çin gök bilimi, ekvator eksenliydi, Dünya’nın kendi etrafındaki dönüşünü esas alıyordu ve kutup çevresindeki sürekli görülebilen yıldızların gözlemlenmesine dayanıyordu. Oysa Batı gök bilimi, Dünya’nın Güneş etrafındaki dönüşünü esas alıyor ve Güneş ile doğan gök cisimlerinin periyodik hareketlerine odaklanıyordu.
Antik Pekin Rasathanesi Müzesi’ndeki teleskop öncesi aletlerin Çin ve Batı’daki iki farklı anlayışı eklektik şekilde bir araya getirdiği gözleniyor.
“GÖĞÜN OĞLU” VE “GÖKSEL YETKİ”
Çin’deki gök bilim çalışmalarının tarihi 3 bin yıl geriye gidiyor. İmparatorluk gök bilimcileri, klasik Çin kozmolojisine göre “Göğün Oğlu” olduğuna inanılan İmparator’u, semavi düzen ve değişimleri hakkında bilgilendiriyorlardı. İmparator, yönetme yetkisini “göklerden” alıyordu. Adil olmayan, hatalı bir idare, “göğün hükmünün” değişmesine, imparatorun “göksel yetkisini” kaybetmesine yol açabilirdi. Bu sebeple gök bilimi, iktidarı ve siyaseti yakından ilgilendiren bir faaliyet alanıydı.
Şang Hanedanı devrinde, MÖ 1300 civarında ilk yıldız haritasının yapıldığı tahmin ediliyor. Takımyıldızları “hane” adı verilen 28 bölgeye ayıran Çin’e özgü sınıflandırmaya bu devirden kalma “kehanet kemikleri” adı verilen arkeolojik bulgularda rastlanıyor.
Düzenli astronomik gözlemler ve buna ilişkin detaylı kayıtların ilk örnekleri Savaşan Devletler döneminde (MÖ 475-221) ortaya çıktı, klasik Çin imparatorluk anlayışının şekillendiği Han Hanedanı dönemi (MÖ 206-MS 220) ve sonrasında gelişti ve kurumlaştı.
Budizm’in Çin’de yayılmasıyla Hint gök biliminin kavramları, Doğu Han Hanedanı döneminden (25-220) itibaren özellikle Tang Hanedanı döneminde (618-907) benimsenmeye başlandı.
9 ve 12. yüzyıllarda altın açığını yaşayan İslam gök biliminin kavram ve bulguları da Moğol kökenli Yuan Hanedanı döneminde (1271-1368) Saray’da görevlendirilen Müslüman gök bilimcilerle Çin topraklarına ulaştı. Çin’e 16. yüzyılın sonundan itibaren girmeye başlayan Hristiyan Cizvit misyonerler ise Batı’nın astronomi kavram ve araçlarını aktardı. Cizvitler, Çin’de matematik, astronomi, haritacılık, coğrafya gibi bilimsel ve teknik alanların gelişimine katkıda bulundu.
Bugün ileri teknolojiye sahip çok sayıda teleskoba ve gözlemevine ev sahipliği yapan ayrıca kendi uzay programını yürüten Çin, “modern gök bilimi alanında en ileri ülkelerden birisi” konumunda bulunuyor.