Ayasofya, dünya tarihinin tartışmasız en önemli ibadethanelerinden biri olarak 1500 yıla yakın süredir İstanbul silüetini zenginleştirir. Doğu Roma İmparatorluğunun Hristiyanlığı resmi din olarak kabul etmesinin ardından başkent Konstantinapol’de en büyük ve ihtişamlı mabedin inşa hazırlıkları başlar. O dönem için yapılması imkansız boyutlarda tasarlanan Ayasofya, 5 yıl gibi kısa bir sürede tamamlanır. İnşa edildiği günden camiye dönüştürüldüğü zamana kadar pek çok badire atlatan Ayasofya, restorasyon ve onarımlarla günümüze kadar ulaşır. İstanbul fethedildikten sonra fethin sembolü olarak şehirdeki en büyük ibadethane camiye dönüştürülür. Bu gelenek başka dine mensup milletler için de geçerlidir. Hagia Sophia, fethin sembolü olarak camiye dönüştürülür ve cami olarak ibadete açılır… Şimdi Ayasofya’nın sahip olduğu zengin tarihe Evliya Çelebi’nin gözünden Ayasofya’nın mistik ve efsunlu tarihine göz atalım…
Evliya Çelebi’ye Göre Ayasofya
Evliya Çelebi’nin anlattıklarına göre Ayasofya’nın inşasına başlarken yedi iklimden nakşı mavi renkte cam gibi mermerler gemilerle İstanbul’da taşındı. Yüksek tavanı bu mermerlerin yükselttiğini de ayrıca ekler. Binlerce somaki, ruhami ve yerekani sütunlar, Atina ve Hz. Süleyman’ın mabedinden getirtilir. Yeryüzünün en güzel mermerleri İstanbul’a geldikten sonra dünyanın en iyi iki mimarını bir araya getirmekte. İmparator, en iyi malzemelerin kullanılması kadar bu malzemeleri en iyi şekilde biçimlendirecek mimarları da bir araya getirme niyetindeydi. Ayasofya inşasında onlarca mimar ve mühendis çalışmış olsa da bu mimar ve mühendislerin en büyüğü ve usta olanı Mimar Ağnados’dur. Rivayete göre Ayasofya’nın yapımını bizzat Hz. Hızır’ın Ağnados’a gösterdiğini de ayrıca nakleder.
Ayasofya, dönemine göre ustalıkla yapılan ve görülmemiş bir eser hüviyetindedir. Ancak yüzlerce yıl öncesinin teknolojisi böylesi bir kubbenin ve yapının uzunca süre ayakta kalmasına yetmeyebilir. Yangın, deprem ve bunun gibi pek çok nedenden tahrip olan yapı zarar görerek yok olma tehlikesiyle karşı karıya kalır. Evliya Çelebi Ayasofya’nın kubbesinin yıkılma hadisesini bambaşka bir mistik olaya bağlar. Hz. Muhammed (s.a.s)’in doğduğu gece yaşanan pek çok mucizeden biri Ayasofya’nın kubbesinin yıkılması olarak notlarını alır. Hz. Muhammed (s.a.s) 12 yaşındayken Rahip Bahira tarafından ahir zaman peygamberi olduğu söylenerek iyi bakılması ve muhafaza edilmesi gerektiği amcası Ebu Talip’e nasihat edilir. Ardından Hz. Muhammed (s.a.s)’in yanına gelerek:
‘Ey Muhammed! Sen dünyaya geldiğinde Ayasofya kilisemizin kubbesi çöktü. Birkaç kere yaptıksa da bir türlü tutmadı. Mübarek ağız suyundan şu mücevher kutusuna biraz koy da harcımızın içine karıştırıp öyle yapalım’
Hz. Muhammed mübarek ağız suyundan mücevher kutusuna koyar ve rahiplere verir. Rahipler, Hz. Muhammed (s.a.s)’in ağız suyuyla birlikte zemzem suyu ve yetmiş deve yükü Mekke toprağını alıp İstanbul’a yola koyulurlar. Ayasofya kubbesinin harcı zemzem suyu, Mekke toprağı ve Hz. Muhammed (s.a.s)’in ağız suyu ile hazırlanır. Bu harç Ayasofya kubbesinin sapsağlam kalmasına vesile olduğuna inanılır.
Nuh’un Gemisinden Yapılan Ayasofya Kapıları
Evliya Çelebi, Osmanlı topraklarını en detaylı gezip notlar alan dönemin en iyi seyyahıdır. Ancak bazı anlatımları efsunlu hikayelerle doludur ve abartılıdır. Kim bilir belki de anlattıklarının doğrulukları vardır. Evliya Çelebi’nin Ayasofya ile ilgili bir diğer efsunlun anlatımı Ayasofya’nın kapılarıyla ilgilidir. Rivayete göre Ayasofya’nın kapıları Nuh’un gemisinin ahşaplarından yapılmıştır. Ayasofya’nın 361 kapısı bulunur ve bu kapının her birinin ayrı tılsımı bulunur. Bu kapıların hepsi de Cudi Dağına oturan Nuh’un gemisinden yapılır. Kapıların üzerinde hala gemiden kalma çivi izleri bulunduğunu da ayrıca belirtir.
Ayasofya’nın Kubbesini Koruyan Dört Melek
Ayasofya’nın inşa edilmesi o günün şartlarında her ne kadar zorsa korunması ve muhafaza edilmesi de o kadar zor olmuştur. Yapılan son kubbenin bir daha çökmemesi için ruhani güçlerden destek almak isteyen Ortodokslar, kubbenin her bir pandantifine melekleri resmederler. Bu melekler sanat tarihinde serafim olarak isimlendirilir. Evliya Çelebi’nin notlarında ise dört büyük melek olan Cebrail, Mikail, İsrafil ve Azrail resmedildiği yazar ve ekler: Yılda bir kere Cebrail sureti kanat çırpıp çığlık atsa doğuda bolluk ve bereket, İsrafil kanat çırpıp çığlık atsa batıda kıtlık, Mikail kanat çırpıp çığlık atsa kuzeyde bir isyancı, Azrail kanat çırpıp çığlık atsa veba salgınının peyda olacağını yazar.
Kubbede Bir Tabut
Evliya Çelebi, Ayasofya kubbesinde bir cenazenin gömülü olduğunu yazar. Rivayete göre mumyalanıp iksirlenen bu cenaze Ayasofya’yı yaptıran kişinindir. Kim o cenazeye el koymak isterse Ayasofya’da bir zelzele bir şimşeğin meydana geldiğini de notlarına ekler…