Antik Çağ’da ölü ruhları Stiks Nehri’nden sandalıyla geçirdiğine inanılan kayıkçı Kharoon’un yaklaşık 2 bin 400 yıllık heykelciği İzmir Arkeoloji Müzesi’nde ziyaretçileriyle buluştu.
Müzenin deposundaki nadir eserlerin birer aylık sürelerle hazine odasında sergiye açılmasını sağlayan “Göremediklerinizi Göreceksiniz” projesinin kasım ayı konsepti “ölü kültü” oldu.
Sergide, günümüzden binlerce yıl önceki cenaze merasimlerini anlatan ya da kazı çalışmaları sırasında mezarlıklarda bulunmuş eserler tanıtıldı.
Urla’daki Klazomenai Antik Kenti kazısından 2014 yılında çıkarılan sandal ve içindeki kayıkçının pişmiş topraktan heykelciği de serginin parçaları arasında yer aldı.
Antik Çağ’da ölü ruhları sandalla Stiks Nehri’nden geçirerek mitolojinin yeraltı tanrısı Hades’e götürdüğüne inanılan kayıkçı Kharoon’u anlatan yaklaşık 2 bin 400 yaşındaki heykelcik, uzmanlar tarafından restore edildikten sonra ilk kez ziyarete açılmış oldu.
Aliağa ilçesindeki Kyme Antik Kenti’ndeki mezar kazılarından çıkarılan Helenistik Dönem’den kalma bir kuğunun taşıdığı Sparta kraliçesi Leda’nın heykelciği de serginin eserleri arasında bulunuyor.
Serginin son parçalarını da Seferihisar ilçesinin Teos bölgesindeki nekropol alanından çıkarılan Arkaik Dönem’e ait pişmiş topraktan yaklaşık 11 santimetre boyundaki 2 heykelcik oluşturdu.
Saçsız, iri gözlü, kemerli burunlu, göbekli ve çömelmiş vaziyetteki erkek heykellerinin yaklaşık 2 bin 600 yıllık olduğu tahmin ediliyor.
Kayıkçı parasının binlerce yıllık efsanesi
İzmir Arkeoloji Müzesi Müdür Yardımcısı Uzman Arkeolog Elif Erginer, Antik Çağ’da yaşamın bir parçası olan ölümün çeşitli ritüellerle bağdaştırıldığını söyledi.
İnanışa göre, öteki dünyaya geçişin Stiks adı verilen bir nehir aracılığıyla yapıldığını aktaran Erginer, şu bilgileri verdi: “Ölüm geçişine kayıkçı Kharoon ve köpeği Kerberos eşlik ediyordu. Binlerce yıl önce yapılan birtakım ritüellerin günümüzde de halen uygulandığını biliyoruz. Mesela öteki dünyaya geçişin bir kayıkla olduğuna inanılıyordu. Biz de tabutu stilize edilmiş bir kayığa benzetebiliriz. Omuzlarda gezen bir tabutun adeta nehri geçen bir sal gibi ilerlediğini görebiliriz. Bunun yanı sıra kayıkçı parası dediğimiz bir para da bırakılıyordu. Ölülerin ağzına, gözlerine ya da ellerinin, avuçlarının içine bırakılan bir para vardı. Ölü bedeninin günlük hayata dair hediyelerin yanı sıra tatlı kurabiye de bırakılıyordu. Bu da kayıkçı Kharoon’un köpeği için bir rüşvet niteliğindeydi. Öteki tarafa geçişin rahat yapılması için verilen bir hediyeydi aynı zamanda.”
Erginer, Antik Çağ’daki cenaze anlatımını genelde beyaz zeminli Lekythos adı verilen vazolarda gördüklerini ifade ederek, “Belki de ilk defa elimize alabileceğimiz bir figürin halinde Kharoon tasvirini görebiliyoruz. Bu anlamda eserimiz ünik (eşsiz).” diye konuştu.
Kayıkçının eserde maymuna benzer şekilde tasvir edildiğini de vurgulayan Erginer, son yolculuk sırasında ruhun yeniden bedene girmemesi için ölünün ağız ve burnunun da kapatıldığını belirtti.
Sergideki diğer eserler
Sergideki bir diğer eserin kuğu ve Leda heykelciği olduğunu anlatan Erginer, “Mezar hediyesi olan bu eserimiz Aliağa Kyme kazılarından geldi. Mitolojiye göre Zeus çok çapkın bir baş tanrıydı. Karısı Hera’ya yakalanmadan Leda’ya kavuşmak için kuğu formuna bürünmüştü. Bu öykü diğer sanat eserlerinde de oldukça popüler bir konu.” dedi.
Elif Erginer, son eserlerin de Bes adı verilen ve nekropolde bulunmuş milattan önce 6-7’nci yüzyıla tarihlenen 3 boyutlu insan tasvirleri olduğunu kaydederek, Arkaik Dönem’e ait bu eserlerin de eşsizliğine dikkati çekti.